gokcenin şibumisi
Nerden bulmuş böyle saçma sapan isim diyenler için kısa bir açıklama yapma isteği peydah oldu içimde:)
"Şibumi" Trevanian'ın ünlü romanı...
Ne anlama geldiğini kitaptan bir alıntı ile anlatmak daha doğru olacak;
"...herhalde belirsiz bir anlamda, üstelik yanlış olarak kullanıyorum. Ya da bana öyle geliyor. Anlatılmayacak bir niteliği tarif etme çabası. Bildiğin gibi şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır. Şöyle düşün; O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. İfade dolu bir sessizlik demek. Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllülük demek. Sanatta Şibumi zarif bir basitliği ifade eder. Buna sabi denir. Felsefeyse kendini wabi olarak gösterir. Büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir. Bir insanın kişiliğindeyse...nasıl söylemeli... Hakimiyet peşinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir şey..."
-İnsan Şibumi'yi nasıl elde eder, efendim?
-İnsan Şibumi'yi elde etmez. Ancak onu...keşfeder. Bunu yapabilecek pek az sayıda üstün nitelikli insan vardır. Dostum Otake-san gibi.
-Yani insan Şibumi düzeyine gelmek için çok şey mi öğrenmeli?
-Daha çok, bilgilerden geçip basitliğe varmak gerek.
Herkesin içindeki Şibumiyi keşfetmesi dileğiyle ...
16 Aralık 2013 Pazartesi
5 Aralık 2013 Perşembe
3. Bumerang Ödülleri Sahiplerini Buldu!
iGaranti ana sponsorluğunda 5 Aralık Perşembe gecesi Babylon’da düzenlenen ödül töreni ile Bumerang Ödülleri sahiplerini buldu.
1.700’ün üzerinde başvuru alan ve 45 bini aşkın SMS’in gönderildiği yarışma, alanında uzman 24 jüri üyesinin ilk 10’a kalan blogları tek tek değerlendirmesiyle finale ulaştı.
Kazanan blog sahiplerini buraya tıklayarak görebilirsiniz :)
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Darısı benim başıma diyorum...
;)
Etiketler:
boomads,
bumerang,
bumerang ödülleri,
igaranti,
TR
Bloggerlar "İyi İçerik Atölyesi" nde buluştu!!
iGaranti ana sponsorluğunda 5 Aralık Perşembe günü gerçekleşen Bumerang Ödülleri’nin öncesinde, birbirinden önemli konuşmacıların yer aldığı “İyi İçerik Atölyesi” Hilton Convention Center’da düzenlendi.
Konuşmacılar arasında, Onur Kabadayı, Björn Sievers, Bülent Mumay, Emre İskeçeli, Emre Oral, Ayşe Arman, Deniz Berdan, Ömür Özdemir, Juliane Grunwaldt, Ceyhun Yılmaz ve Deniz Güven’in de yer aldığı bu konferansta katılımcılar, kaliteli içerik üretmenin incelikleri, sosyal medyada daha geniş kitlelere ulaşmanın sırları, yeni platformlar ve blog ekosistemi hakkında önemli bilgileri paylaştılar.
Etkinliğin detaylı bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz
Konuşmacılar arasında, Onur Kabadayı, Björn Sievers, Bülent Mumay, Emre İskeçeli, Emre Oral, Ayşe Arman, Deniz Berdan, Ömür Özdemir, Juliane Grunwaldt, Ceyhun Yılmaz ve Deniz Güven’in de yer aldığı bu konferansta katılımcılar, kaliteli içerik üretmenin incelikleri, sosyal medyada daha geniş kitlelere ulaşmanın sırları, yeni platformlar ve blog ekosistemi hakkında önemli bilgileri paylaştılar.
Etkinliğin detaylı bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz
15 Kasım 2013 Cuma
İlk Heyecan
Muammer Yanmaz'ın yani namı değer Ali Baba'nın kurucusu olduğu muhteşem fotoğrafçılık grubu 40 Haramiler, benimde 72.dönem haramilerine dahil olmam ile birlikte hayatımda vazgeçemeyeceğim bir yere oturdu.
Ve yaklaşık 1,5 sene önce başlayan fotoğraf maceram ilk meyvesini verdi.
İlk defa çektiğim bir fotografim karma bir sergide sergilenecek:)) 40haramiler olarak katildigimiz serginin konusu "İnsan Hikayeleri" . Alibaba gectigimiz haftalarda bir duyuru yapti sosyal medyadaki grup sayfamizda, boyle bir sergi olacagini ve katilmak isteyenlerin fotograflarini kendisine gonderebileceklerini sonrasinda uygun bulduklarinin buyuk olcekli basilip sergilenecegini bldirdi. göndermiş olduğum 3 fotoğraftan bir tanesi uygun bulundu:))
Gercekten cok buyuk bir heyecan ilk defa bulunacagim bir taraf . Hep izleyen seyreden olurken bu kez yaratan taraf olmak cok ilginc...:)
Efendim serigimiz 10 Ekim itibariyle Galatada bulunan Sen Jorj Avusturya Hastanesinde sergilenmeye başlandı ne zaman biteceği şu an kesin değil. Hastane dediysem bildiğiniz insanın içini sıkan bunaltan hastanelerden değil, bir kere muhit dolayısıyla Galatanın verdiği bir güzellik ayrıca da ortada dolaşan rahibe kıyafetine benzeyen üniformalarıyla hemşireler ortamı güzelleştiriyor. Avrupalıların sanata verdiği değeri de belirtmeme gerek yok tabi sergi açlışında sahne alan Koralistanbul korosu ve sonrasındaki kokteyl kaliteyi gayet açık şekilde gösteriyordu.
Fotografa gelince; Veli Efendi hipodromunda eğitim gören bir apranti ve egitimlerinde kullandiklari eski yaris atlarindan biri. Hikayesi ise eskiden yarislara katilan fakat sonrasinda yas itibariyle veya sakatlik yuzunden egitim ati olan guzelmi guzel bir at ismini malesef hatirlamiyorum fotografta da net cikmamis diger tarafta jokey olabilmek icin ailesinden uzakta hipodromun yurdunda konaklayip egitimini burada devam ettiren bize gore bir cocugu andiran genc apranti. Jokey olabilmesi icin kazanmasi gereken nice yarisa bu atla hazirlaniyor, tabi egitim sadece yarislardan ibaret degil ahirlarin temizligi ve atlarin bakimindan da aprantiler sorumlu. Yaklasik 2 dakika suren bir yarisin ardindaki hayatlar ne kadar derin ve etkileyici ...
Arkada görünen "Dikkat At Isırabilir" tabelasına inat aralarındaki yakınlık ve doğallık benim de bu hikayenin bir parçası olmamı sağladı.
Bana bu fırsatı veren ve bu heyecanı yaşatan Ali Babaya ne kadar teşekkür etsem azdır.
Fotoğraf içimde kalmış ve ortaya çıkmayı bekleyen bir sevdaymış sayenizde anladım ve şimdi daha mutluyum ...
Umarım herkes hayatta kendisini mutlu edecek ancak henüz farkında olmadığı şeyleri keşfetme ve yaşama şansını yakalar...
Etiketler:
40 haramiler,
apranti,
at,
fotoğraf,
insan hikayeleri,
TR
26 Ekim 2013 Cumartesi
Karaköy, Dem
Karaköy son zamanların trend muhiti…
Adını daha çok Güllüoğlu ve Namlı ile duymaya alıştığımız semt artık birçok mekana ev sahipliği yapıyor .
Dekorasyon çok zevkli… Mekân küçük olmasına rağmen duvar kenarları oturma köşeleri olarak kullanılılarak yerden tassaruf sağlanmış, aynı zamandan zemindeki basamak ile iki farklı platform oluşturulmuş buda mekânın derinliğini arttırmış. Ortadaki mermer masa kalabalık gruplar için ideal. Bakır tepsilerden yapılmış sehpalar otantik bir hava katmış. Zaten yüksek olan tavan ve geniş kemerli pencereler binanın kendisinden gelen güzellikler olarak sayılabilir. Genel olarak sakin bir havası var, müzik seçimleri de uyumlu… Artık yaştan mıdır bilmem daha sakin huzurlu mekânları sever oldum.
Çayların yanısıra güzel de bir yemek menüsü mevcut. Sabah erken saate gittiğimiz için çayın yanına kahvaltılık olarak birer Krok Sandviç söylüyoruz isteyenler için kahvaltı menüsü de mevcut. Çayı demlik veya fincan olarak alabilirsiniz. Bir demlikten yaklaşık 3 bardak çay çıkıyor bence fincana göre daha avantajlı. Bu arada yan masada gözüme çarpan porselen demlikler ve çay takımları da ayrıca başarılı. Aksesuarların da satışının olduğunu düşünüyorum.
Keyifli ve huzurlu bir şekilde başlıyoruz güne Dem’in sayesinde…
İşletmecilerini bu yenilikçi düşüncelerini böyle tarihi bir mekanda harmanladıkları için taktir ediyorum.
Karaköy yenilikçi, modern ve herkese hitap eden alternatifleri ile daha çooook yazıya konu olacaktır, tekrar görüşmek üzere...
http://www.demkarakoy.com/
Adını daha çok Güllüoğlu ve Namlı ile duymaya alıştığımız semt artık birçok mekana ev sahipliği yapıyor .
Mekân sahiplerinin tercih etmelerindeki en büyük etken bence öncelikle tarihi bir semt oluşu, Taksim Eminönü Beşiktaş şeytan üçgeni karmaşasının içinde ama aynı zamanda bir o kadar izole kalışı ile işlenmeyi bekleyen bir tuval gibi adeta.
Güllüoğlundan tophaneye doğru uzanan cadde boyunca şöyle bir yürüyelim. Hemen sağda gizlenmiş Liman lokantası, karşı sırada “Lokanta Maya” ve “Karaköy lokantası” ( en kısa zamanda bahsi geçecek yazılarım) artık kıdemli Karaköylülerden oldular. Hemen sonrasında “Bej” fransız geçidinin hemen girişinde solda yine çok hoş bir mekân. İçerisinde bulunan mini mağazada satılan herşeyi şuursuzca alma isteği duyabilirsiniz. Buradan sonra Fransız geçidinin içerisinden bir arka sokağa geçiş yapıyoruz. Sonrası daha karmaşık… Sokaklar dar ve tekin olmayan bir görünüme sahip ancak karşınıza heran ultra modern bir cafe çıkabilir, gezerek keşfetmenizi öneririm.
“Dem” de yine bu tenha sokaklardan birinde eski kemerli pencereleri olan bir binanın köşesine konumlanmış küçük sempatik bir cafe. İsimden de anlaşılacağı gibi konusu anafikri çay…
60 a yakın çay çeşidi sunuyor misafirlerine, gitmeden önce biraz araştırma yapmakta fayda var yoksa menüde kaybolabilirsiniz benden söylemesi. Biz Roiboss içme kararı alıyoruz. Kökeni Güney Afrika olan ve antioksidan oranı yüksek bu çay kırmızı çay olarak da bilinir.
Zaten çaya olan tutkum ve sevgim tanıyan herkes tarafından bilirnir. Her yurtdışı seyahatimden mutlaka değişik çaylar ile dönerim ve yurdumun bu konudaki ilgisizliğini de mütemadiyen kendime dert eder dururum.
Dekorasyon çok zevkli… Mekân küçük olmasına rağmen duvar kenarları oturma köşeleri olarak kullanılılarak yerden tassaruf sağlanmış, aynı zamandan zemindeki basamak ile iki farklı platform oluşturulmuş buda mekânın derinliğini arttırmış. Ortadaki mermer masa kalabalık gruplar için ideal. Bakır tepsilerden yapılmış sehpalar otantik bir hava katmış. Zaten yüksek olan tavan ve geniş kemerli pencereler binanın kendisinden gelen güzellikler olarak sayılabilir. Genel olarak sakin bir havası var, müzik seçimleri de uyumlu… Artık yaştan mıdır bilmem daha sakin huzurlu mekânları sever oldum.
Çayların yanısıra güzel de bir yemek menüsü mevcut. Sabah erken saate gittiğimiz için çayın yanına kahvaltılık olarak birer Krok Sandviç söylüyoruz isteyenler için kahvaltı menüsü de mevcut. Çayı demlik veya fincan olarak alabilirsiniz. Bir demlikten yaklaşık 3 bardak çay çıkıyor bence fincana göre daha avantajlı. Bu arada yan masada gözüme çarpan porselen demlikler ve çay takımları da ayrıca başarılı. Aksesuarların da satışının olduğunu düşünüyorum.
Keyifli ve huzurlu bir şekilde başlıyoruz güne Dem’in sayesinde…
İşletmecilerini bu yenilikçi düşüncelerini böyle tarihi bir mekanda harmanladıkları için taktir ediyorum.
Karaköy yenilikçi, modern ve herkese hitap eden alternatifleri ile daha çooook yazıya konu olacaktır, tekrar görüşmek üzere...
http://www.demkarakoy.com/
11 Eylül 2013 Çarşamba
Karadenizzz
Karadeniz oncesi;
Ne zamandır hayalini kurduğum karadeniz turuna cikmamıza 1 hafta kaldi...
Neden bu kadar uzun zamandir isteyip cikamadim derseniz hem bu turlarin hep yaz tatiline denk gelmesi ve bir türlü deniz tatiline tercih edememem hemde "Bukla" dan baska bir tur ile gitmek istemeyisim!
Aslina tur olayina cift olarak karsiyiz. Kendi rotamizi belirleyip ozgurce gezmek sevdigimiz tatil sekli ancak soz konusu Karadeniz olunca ve ayrıca elinizde Bukla gibi bu isi yurekten ve en expert sekilde yapan bir firma olunca kendinizi ellerine birakmaktan baska seçeneginiz kalmiyor.
BOMBAAASS!!!
Bukladan aradilar arayan biraz mahcup bir ses tonuyla Gokce hanim size birsey soylemem gerekiyor dediginde bir terslik oldugunu anladim . Turda sadece ikiniz varsiniz dedi!!
Nasil yani baska kimse katilmadimi, sizin turlariniz hep full degilmiydi,ozel bir tarihemi denk geldik gibi sorular yağdirdim anında cevap olarak bir grup iptal etmiş anladığım kadarıyla ve bu yüzden zaten 14 kisilik olan tur kadromuz sadece bize tahsis duruma gelmisti. Simdi firma turu yapacağını söyledi ve seçimi+karari bize birakti.
İki gün dusunduk tasindik yarin sabah yolculukkk !!!! gidiyoruz yani ☺sevgilimin sana tur kapattim daha ne istiyosun esprileri ile rehberimiz ve biz butik bir "Dogu Karadeniz Yaylaları" turu yapacagiz insallah.
Allaaaam lütfen guzel geçsin lutfen guzel gecsiinnn!! Bu arada sevgilime de fıtık teşhisi koyuldu dun :o
Ama gidicez yani azmettik , basimiza bisey gelmese bari ...
Evet efendim güneşli sıcacık bir Trabzon sabahında inişimizi gerçekleştirdik. Bukla tur rehberimiz Yalçın ve müthiş şoförümüz Necip abi bizi karşılıyor zaten tura başka katılan da olmadığı için bekleme yapmadan yola koyuluyoruz:)
1. gun Comlekci limanindan basalayan turumuz için öncelikle Sümela gezisinde bize rehberlik yapacak rehberimizi alıyoruz.
Hala bir fiil Ipek yolunu ulaşım olarak kullanıyorlar. Bizde ipek olu üzerinden Sümelaya doğru yola çıkıyoruz çok değil yaklaşık 45 dk lık yolculuk sonrası ( tabi bayaa yükseklere çıkıyoruz) 2000 m. den sonra bitki örtüsü azalıp yok olmaya başlıyor dağların tepesi çıplak, hava da trabzondaki sıcaklıktan eser yok yanınızda hırka şal vb mutlaka bulundurun.
Sümelanın hikayesine gelirsek;Meryem ana ruyasinda görmüş bu manastırı karadağın üzerine kurulmuş gizli bir manastır ( mela kara demek su bakire demek) kapadokyadan bu iş için özel olarak gelen iki havari inşaa etmiş , içeride bulunan ikonayı Aziz Luca yapmış. Manastırın genel inşaası gerçekten ilginç dağın arkasında kalan kısmı gerçekten gizli bir yapı.
Korunan kısımları ile içinde ve dışı da bulunan ikonaların anlattığı hikayeler etkileyici. Orjinal renkler hala canlılığını koruyor , kullanılan kök boyalarının bu zamana kadar hasar görmeden kalabilmesi muhteşem... yine kendi kendime herşeyin en iyisinin doğada olmasına rağmen ona karşı ne kadar nankör davrandığımızı düşünmeden edemiyorum .
Sümela sonrası Rizeye doğru harekete geçiyoruz bu arada yol üzerinde genel bitki ötüsünü oluşturan "kızıl ağaç" ile ilgili bir bilgi ; yaprakları tentürdiyot yapımında kullanılırmış
Yol boyunca rehberimizden çeşitli bilgiler alıyoruz bıcır bıcır bir hanımefendi. Kendisini aldığımız yere bırakıp yolumuza devam ediyoruz .
Yol boyunca rehberimizden çeşitli bilgiler alıyoruz bıcır bıcır bir hanımefendi. Kendisini aldığımız yere bırakıp yolumuza devam ediyoruz .
Yol üzerinde Pazar , Ardeşen ve Fındıklı ilçelerinden geçiyoruz bu üç ilçenin özelliği Rize’de lazların yaşadığı yerler olmaları, yani genelde karadenizlilerin Laz olduğu yönündeki yaklaşım doğru değil , mesela Hemşinlilerin kökenini Ermeni göçmenleri oluşturuyormuş bu bakımdan kullandıkları birkaç kelime ermenice den gelmekteymiş örnek vermek gerekirse “moy” hemşince çilek manasına gelmekte.
Hopa ise laz ve hemşinlilerin yarı yarıya bulunduğu bir ilçe.
Rizede ilk yemek durağımız Meşhur Lale Kurufasulyecisi. Abartmak istememekle beraber hayatımda böyle bir kuru fasulye yemediğimi belirtmek için çıldırıyorum .
Yani kuru fasulye işte ne kadar farkli olabilirkiii .. DEMEYİNN!! GİDİN!! YİYİNN!! Sonar yorum yapın .
Faulyeler ispir fasulyesi , Erzurumdan geliyormuş ancak olayın sırrı pişirmede gizli artık ne yapıyorlarsa önlerinde eğilmek lazım .
Fasulye sonrası Sütlaç yemeden olmazzz!! Heryerde okuduğum Hamsiköyün sütlacının meşhur olduğu , rehberimiz Yalçın ve Necip abi bunların palavra olduğunu zaten bütün sütlaçların Hamsiköyden geldiğini oraya gidip yemenin bir anlamı olmadığını söylediler (Ben onların yalancısıyım) Neyse Sütlaç görüntüde bildiğimiz sütlaç … Ama arkadaşş bir kaşıkla Sevgilimle birbirimize bakmamız bir oldu .
Daha fasulyede yaşadığımız lezzet patlamasını atlatamamışken bir de üstüne bu muhteşem sütlaçlar beni ilk günden bitirdi.
Ayrıca sofrada bulunan kavurmanın da çok lezzetli olduğu yönünde yorumlar vardı ancak çok tarzım olmadığı için yemedim , size şimdiden afiyet balşeker olsun .
Eee bu kadar yedik üstüne bi çay bi kahve bişey içmek lazım canım dimi ama :)
Yemeğin ardından Rizeden ayrılıp Ayder Yaylasına doğru yola koyuluyoruz , Fırtına deresinin kollarının birleşip denize döküleceği noktaya bir kaç km mesafede “Fırtına Çay bahçesi” nde çaylarımızı ve kahvelerimizi içiyoruz . Bukla turun daha ilk andan farkedip sevdiğim bir özelliği içtenliklerinin ve samimiyetlerinin yanısıra oranın yerlisi olmalarından kaynaklı neredeyse heryeri herkesi tanıyor olmaları .
Sonrasında artık durmadan Ayder …
Yaklaşık 1-1,5 saatlik bir yolculuk sonrası aşağıda olmayan bulutlara gayet yaklaşmış durumdayız , burada hava soğuk bulutlu ve kapalı ama bir o kadar temiz ve ferah .
Otelimiz Ayder’in yerleşim alanının neredeyse sonunda . Araçtan inip daracık bir patikadan ahşap “Oberj” otele yürüyoruz .
Otel komple ahşap iki binadan oluşuyor , lüksmü değil, ancak aradığınız herşeyi bulabileceğiniz bir yer .
Herkes güleryüzlü sıcak , zaten bizi tur olarak görmedikleri için direkt onların ortamına uyum sağlıyoruz. Akşam yemeği öncesi odamızda biraz dinlenip sonrasında yemek için diğer binadaki restaurant kısmına geçiyoruz. Binalar dizayn açısından tam dağ evi, sosyal medya sayfalarında gördüğüm kadarıyla daha sıcak aylarda bahçede çekilmiş horon fotoğrafları gözümün önünde canlanıyor, belki bir dahaki sefere daha kalabalık bir tura denk geliriz ( bir daha ki sefer olacağı kesin yalnız;))
2. Gun Avusor yaylasi (soguk su demek)
Sabah 9 da otelden ayrılacak şekilde kahvaltımızı edip kumanyalarımızı hazırlıyoruz.Hava yine mükemmel herkes ne kadar şanslı olduğumuzu Temmuz ayı buyunca burunlarını dışarı çıkaramadıklarını söyleyip duruyor.
Aracımıza binip yola koyuluyoruz yaklaşık 1 saatlik muhteşem manzaraların eşlik ettiği bir tırmanış sonrası Avusor yaylasındayız. Yol üzerinde gördüğümüz Çay tarlaları muhteşemm, bu arada kısa bir bilgi ;Çay yılda 3 hasat veriyor ilki ve en kalitesli Mayıs hasatı. Yerden yükseltilmiş düzenekler üzerinde arı kovanları ( Ayılar ulaşamasın diye yüksekte bulunuyorlar) Karakovan var tabi birde silindir şekilnde kovanlar Arı peteğini tamamen kendisi yapıyor .
Araçla gelebileceğimiz noktadan sonar yaklaşık 3 saatlik yürüyüşümüz başlıyor .
Kumanyalarımızı yiyeceğimiz mola noktamız 2000 metrenin üstünde bir yükseklikte bir krater gölü kenarı!
Hava sıcak olmasına rağmen su çiviiiii sadece ayaklarımı sokmakla yetiniyorum.
Yürüyüş sırasında gözümüze ilişen beyaz yasemine benzeyen çiçekler “Çiğdem Çiçekleri” söylenen gore kışın geldiğinin habercileriymiş. Böyle kışa can kurban!!
3. Gun Kunt vadisi + Hüsev yaylasi ( Hüsev Yaylası programdan son anda çıkarıldı onun yerine fırtına deresinde balık tutma çabası eklendi)
Bugün sevgilimin fıtığı bacağında biraz problem yartacak gibi o bakımdan Hüsev yaylasını programdan çıkarma kararı veriyoruz(Zaten bizden başka katılımcı olmadığı için oy birliğiyle kabul ediliyor)
Günün kalan kısmını fırtına deresinin debisinin nispeten düşük ve dar yerlerinde balık tutma çalışmaları ile geçiriyoruz ancak nafile Fırtına bize balık vermemeye kararlı .
Akşam yemek öncesi Ayderin Kaplıcalarını denemeye karar veriyoruz.İlk kaplıca deneyimim , doğanın bir nimeti daha kimbilir sürekli gidilse nasıl faydaları olacak bu kükürtlü suyun.
4.Gun Kavron Yaylasi
Galiba en zorlayıcı ve uzun yürüyüşümüzü bugün gerşekleştirdik ancak en tatmin edici güzellikler de yine bu turumuzdaydı.
Meydandaki kahvede birer çay içip köylülerle sohbet ettikten sonra yürüyüşümüze yavaştan başlıyoruz .
Bugün yaklaşık 3500m. ye kadar tırmanıyoruz ve tırmanışın sonunda bizi 3 adet krater gölü (deniz,torbalı,karadeniz)bekliyor manzara inanılmaz , sadece rüzgarın sesi var .
Özellikle şehir yaşamına alışan bizler için ne yapacağını bilememe durumu oluşuyor bir anda .
Tavsiyem derin bir nefes alın gözlerinizi kapatın ve öylece durun durabildiğiniz kadar …
5.Gun Fırtına vadisi, Çat yaylası, Polavit Şelalesi, Zilkale , Ortan Köyü, Sini Café de yöresel yemekler sonrada donus yolu.
Son gün yağmurlu… yağmurluklar ise yarayacak:)
Program yoğun sabahtan kahvaltı ile birlikte yola çıkıyoruz Fırtına vadisinde dere kenarında çay kahve molası dizilere dekor olan meşhur taş köprüler de bol bol fotoğraf .
Sonrasında Çat Yaylası üzerinden Palovit Şelalesi ve Zilkale .
Dönüş yolunda küçücük bir dağ köyü “Ortan” küçük olması ve dağın tepesinde oluşu korunmuşluğunu arttırmış diye düşünüyorum , birde bi tanıdık burası yahu kesin dizi çekimi falan olmuş burada biliyorum ben buraları.
Ama nasıl güzel anlatamam insan burada yaşlanmaz yaşlansa da kolay kolay ölmez .
EEE hadi artık Karadeniz yemeği yiyemedik bir türlü doğru düzgün dağ tepelerinde kumanya yemekten. Rehberimiz Yalçın hep son gün diyerek bizi geçiştirdi derken “Sini Café” ye geliyoruz .
Yöresel yemekler yapan minik bir aile işletmesi, yağmur kokusu ve tıpırtıları eşliğinde muhteşem Muhlama , Turşu Kavurma, Mısır Ekmeği , Karalahana sarmasını ve daha birçok yemeği mideye indirdiriyoruzz:)
Havaalanına gitmeden son gezmelerAtaturk kosku(yetisemedik kapaliydi)
Boztepe(trabzonu tepeden gorme ve semaverde cay keyfi) meydandan kalkan dolmuslarla kolayca ulasilabilir biz yukarıda ki cay bahcesine gittik bir de biraz daha asagida bir cay bahcesi daha varmis secim size kalmis ucak saatini beklerken aksamustu cay icip cigdem citlenecek gusel bir mekan.
Sonrasinda “Cemil Usta” ve “Çardak Pide” arasinda bir secim yapip ikisinide yemek istememize ragmen Cardak pideyi tercih ediyoruz /karisik yuvarlak pide (kiymali kavurmali peynirli) Fatih Karadeniz Pidecisinde yedigimiz pideye benziyor acikcasi eger daha once orada veya ümraniye Lider Pidede yemediyseniz cok ilginc gelecektir.
Sonrasinda son saatleri gecirmek icin havaalanina cok yakin olan avm Trabzon Foruma gectik, gayet guzel bildigimiz her markanin mevcut oldugu genis bir avm, cantalarimizi giris danismadaki emanete birakip kendimizi Kahve Dunyasina atiyoruz , bu arada yagmur yine yagmadi yagmurluklari bi turlu kullanamadik:))kahveleri icip yavastan alana dogru harekete geciyoruz taksiyle 5 dakika bile surmuyor kucuk ama gordugum en guzel havaalanlarindan biri cunku denize sifir ve sehrin icinde her yere ulasimi rahat, denizin dibinde olusu bana barcelona havaalanini hatirlatti.ve eve varis...
Varisla birlikte baslayan hayatimizi ve secimlerimizi sorgulama sureci ... Geri gelicem karadeniz doyamadim
30 Ağustos 2013 Cuma
Bozburun, Marmaris
İstanbuldan bir is cikisi baslayan yolculugumuz izmir karsiyakadaki baba ocagimda geceyi gecirip sabah erkenden yola devam etmek suretiyle oglen iki sularinda bozburuna ulasmamiz ile sona erdi.
Pide keyfi sonrası muhtesem manzalarla Hisarönü Orhaniye Selimiye ve caaanimm Bozburun:) Bozburuna ilk defa gelmiyoruz aslinda balayinda daha once nette buldugum "Sabrinas Haus" isimli otelde kalma tesebbusunde bulunmustuk ancak son anda bir karar degisikligi ile vazgecmistik.simdi internette begendigim bir tatil firsat sitesinden organize ettigim otelimizinde yine ayni lokasyonda olmasi bir sansmidir yoksa bilinc alti bir icte kalmisligin gizli secret sonucumudur bilemedim:)
Kucuk bir sahil kasabası... eski focanin, çandarlinin eski halleri gibi yazliksiz saf temiz egemin sahil kasabasi. Küçük bir koy sıra sıra pansiyonlar hemen onunden denize giriyor misafirler minik tekneler yanasmis kiyiya merkezinde birkac lokanta camisi kasabi marketi kahvesi benim icin aradigim kacis noktasinin bulundugunun resmidir! Otele gitmeden once marketten birkac şise suyumuzu aldiktan sora (tabi bir de karbonat:) alkali yasam stiline sardim bu ara) arac ile ulasimi bulunmayan otelimizi arayip tekne ile gelip alamalarini rica ettik:)) son cumlemin biraz sok etkisi yarattigini tahmin edebiliyorum evet otelin kara ile yol baglantisi yok!! sizi küçük bir motorla gelip merkez den aliyorlar gayet havali yani:))tabi siz küçük motor yerine özel tekne veya motor yat veya yelkenli şeklindede çevrenize anlatabilirsiniz..
Otelimiz "Baldan Suites" hani su deniz ortasindaki bungalow temasi vardir ya o yapida dekorasyonda ahsap agirlikli kullanilmis terasli yapida odalar cogu deniz manzarali bir balkona sahip onunde yine kendine ait ahsap bir iskelesi ve uzerinde gun icerisinde hicbirsey yapmadan uzanip denizi gelip gecen yelkenlileri seyredebileceginiz sezlonglari mevcut 10 odali butik bir otel.
Sahipleri yillar once bozburuna gelmis zaman icerisinde boyle bir yatirim yapma karari almis ve yaklasik 3 sene once otelin insaatina baslamislar ve bir sene once temmuz ayinda acilisini yapmislar. Isletmecilik olarak cok eksiklerini gormemize ragmen ortamin bize verdigi huzur butun bunlari unutturacak nitelikteydi , bu arada karmami dersiniz secretmi kuantummu bilemem hani su bahsettigim balayinda kalamadigimiz otelde kapi komsumuzdu soylemeden edemeyecegim:))
Persembe oglen giris yaptigimiz otelden pazar gunu cikis yapiyoruz bu surecte genelde otelde minimum aktiviteyle vakit gecirmeye calistik acaba okurmuyum diye yanima aldigim kitabi ilk gunden bitirdim bol bol muzik dinledim ama en cok denizi sessizligi dinledim yuzdum gun batimini takip ettim gece yildizlarin muhtesem berrak manzarasiyla kendimden gectim hatta iki dilegim bile oldu;)
Ve Veda vakti..... ):
Bir gunumuzu datcaya ayirdik cumartesi gunu pazari oldugunu ogrenmistim zaten tatil oncesi arastirmalarimda hatta shoppinglistim bile vardi ; bal badem mutlaka alinacak !! sonucta datcanin nami 3B: bal, badem, balik . Balik yiyemedik datcada ama oda bahamemiz olsun bi daha gitmek icin. Pazar muthis herkes oranin yerlisi hersey taze ozellile domatizz ve patatizz yazilari cok hosumuza gitti .
Sonraki durağımız Eski Datça ; merkezin hemen dışında ,ilk yerleşim yeri , bana Şirinceyi anımsattı belki biraz daha küçük versiyonu. Tabi Can Yücel'in burada yaşamış olması da ilgiyi ve merakı arttırıyor. Zaman geçirdiği çay bahçesindeki köşesi ve evinin bulunduğu sokak hala en çok ziyaretçi alan yerleri.
Hürriyet ablanın dükkanından kendisinin yaptığı ucunda badem bulunan anahtarlıklardan anneye ve teyzeye alındı,
Yine tatil öncesi listesinden Nil Cafe de türk kahvelerimiz ve ev yapımı şeftalili pastamızı yedik , yemekleri de çok güzeldi eminim, öncelikle cana yakin yaklaşımlarıyla kazanıyorlar müşterilerini.
Aynı günün otele dönüş yolunda bir Vedat Milor (candırrr:)) tavsiyesi olan Söğüt köyündeki Ahtapotçu Mehmet Usta'ya uğramaya karar verdik. Datça dan Bozburuna donup yaklaşık 10 km kadar devam edin yok biraz dar ve virajlı ancak yolun sonunda sizi bekleyenler için bu challenge az bile:)) Söğütün iki koyu var Mehmet usta cumhuriyet mahallesinde küçücük bir dükkan sıcak insanlar hızlı servis (İstanbulda az rastlanan özellikler) ve hayatınızda yiyip yiyebileceğiniz en lezzetli ahtapot ve türevleri..
Biz 3 cesidini yedik lokum, guvec ve izgara hepsi birbirinden lezzetli ve ozgundu!tabi yaninda gelen buz gibi bira , kendi yetistirdikleri domatesle yaptiklari salata ve aksam gunesinin denizdeki yansimalari + iyot kokulu miss gibi bir hava!! Daha ne olsun... Yani otel disindaki zamanimizda gayet keyifli ve eglenceliydi.
Bozburun bizde cok guzel anilar, anlar birakti umarim tekrar geliriz ve ayni guzellikte dokunulmamislikta buluruz .
Biz 3 cesidini yedik lokum, guvec ve izgara hepsi birbirinden lezzetli ve ozgundu!tabi yaninda gelen buz gibi bira , kendi yetistirdikleri domatesle yaptiklari salata ve aksam gunesinin denizdeki yansimalari + iyot kokulu miss gibi bir hava!! Daha ne olsun... Yani otel disindaki zamanimizda gayet keyifli ve eglenceliydi.
Bozburun bizde cok guzel anilar, anlar birakti umarim tekrar geliriz ve ayni guzellikte dokunulmamislikta buluruz .
Etiketler:
ahtapot,
bozburun,
datça,
Gezmece,
gezmeden olmaz,
hisarönü,
marmaris,
mav,
mavipide,
pide,
söğüt,
TR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)