Sayfalar

16 Mart 2012 Cuma

Antep & Urfa... Ne Yedikk Arkadaş!!

Ucuz uçak bileti candirr!!ama onunda bazi trikleri var bi kere kampanyayi takip ediceksin sonra tereddut hic olmamali hemen tarihleri belirleyip 3-5 neyse artik alıcaksin kaçırmadan. Yoksa ay bi sevgilimi arıyayim yada aksam eve gidince bi bakayim veya o tarihte ne olur ki bilemedim gibi dusunceler ucuz ucak biletine terssss!!!

Bende bu konuda iyi takipçiyim simdi hakkımı vermem lazım. Çevremde de bu konuda ufakta olsa bir ünüm vardır. İzmir biletleri portföyümün çoğunluğunu oluşturuyor  sonuçta anakucağı:)

Yıne 6ay gibi bir süre öncesinden organize ettiğim bir bilet ile  bu sefer çerçeveyi biraz genişletmeye karar verip sevgilimle ve haritada Gaziantepi gözümüze kestirmişiz. Gitmişken sadece Antep ile kalmayıp Urfa ve Birecik i de programa dahil ediyoruz.

Tabi bileti önceden almış olmanın avantajı araştırmalar için fazlasıyla bol bol vaktimizin oluşu. Gerek internet searchleri gerek arkadaş sohbetlerinde alınan tavsiyeler ciddi bir liste oluşturmamı sağladı.

Konaklama için yine tavsiye üzerine şehir merkezinde ve ana lokasyonlara yürüyüş mesafesinde beklentinin minimum seviyede olduğu bir otel belirliyoruz, önceden rezervasyomumuzu yaptırıyoruz.

Uçuş yaklaşık 1,5 saat sürüyor, akşam saati olduğu için hava kararmış ve soğukk hemen kendimizi Havaşa atıp otelimizin yakınlarından geçip geçmediğini teyid ediyoruz. ( bu arada araçta beraber bulunduğumuz gruplar ile sonrasında her gittiğimiz mekanda karşılaşmamız da bir süre sonra karşılıklı gülüşmelere sebep oldu)
Sonrasında otele varış hemen çantaları bırakıp kendimizi sokağa atıyoruz.
Saat henüz 9 ancak sokaklar ıssız ve sessiz... Neyse biz kararlıyız bu akşam yeme şölenimiz başlamalııı
İlk durağımız "İmam Çağdaş" şehir merkezinde kime sorarsanız gösterirler artık ünü şehrin dışına taşmış bir kebap ve baklava cenneti diyebilirim.
Öncesinde internette yaptığım araştırmalarda artık fabrikasyona döndükleri ve ilk zamanlarındaki lezzeti ve butik hizmeti kaybettikleri şeklinde yorumlar vardı.
Bizi gayet sıcak karşıladılar... Sokaklar ıssız olmasına rağmen içerisi kalabalık ve hareketli. Büyük iki katlı bir alan bir sürü garson sürekli bir sirkülasyon bende okuduğum yorumları düşünmeme sebep oldu. Garson arkadaşımıza ilk kez geldiğimizi ancak saat itibariyle çok yiyemeyeceğimi belirtip az ve öz ne yememiz gerektiğini soruyoruz. En sevdiğim "bana bırakın" yaklaşımı ile kendimizi genç arkadaşımızın kararlarına teslim ediyoruz:)
Hemen sıcak lavaş, ezme, zahter ve bakır kaselerde ayran geliyor.  Sonrasında lahmacun geliyor. özellikle kışın yapılan soğanlı lahmacun domates, sarımsak, maydanoz gibi mevsimlik malzemenin bulunmadığı zamanlarda  yapılan bir kış lahmacunu. Gayet lezzetli geç saatte yememize rağmen hiç rahatsiz etmiyor.

Lahmacun sonrası gelelim tatlıyaaa..
Bu arada çok hard diyetteyim ve seyahatte olmamıza rağmen(biraz esneklik payım var) vicdanım bir türlü rahat değil. Ama Antepe gelmişim baklava yemeden dönersem kendimi asla affetmem bunu da biliyorum J

İlgili garsonumuz „Kare Baklava“ isimli adından belli olacağı gibi Kare şeklinde, bildiğimiz baklavadan biraz daha büyük ve fıstıkların bütün bütün içinden taştığı bir enerji bombası.
Bir taneyi paylaşmaya karar veriyoruz sevgilimle , sıcak servis edilen tatlı resmen ağızda dağılıyor deyiminin hakkını veriyor. Mutlaka denenmeli !!!


Akşamı Antep için hafif bizim için ziyadesiyle zengin bu yemekle noktalayıp otelimize dönüyoruz. Sabah 06:00 da ciğerciye gitmek için saatlerimizi kurup  uykuya dalıyoruz .

2. Gün ( Ciğerci Ali Haydar Usta, Katmerci Zekeriya Usta, Halil Usta, Zeugma Müzesi)

Sabah 06:00 ya kurduğumuz saatimiz ile uyanıyoruz, güneşli ve soğuk bir antep sabahı .
Allah aşkına neden bu saatte kalktınız diye soruyomusunuz acabaa? Sebep; CİĞER J.
Evet evet ciğer yicez yahu. Okuduklarım ve duyduklarım kadarıyla Ciğer yemek Antepte gece geç saat başlayıp günün aydınlanması ile sona eren bir rituel , aynı rituel „Beyran Çorbası“ için de geçerli.
Eee bizde ritueli bozmamak adına saatimizi kurduk kalktık ve kahvaltı etmeden çıktık otelden.
Aradığımız mekan „Ali Haydar Usta“. İsim tanıdık değilmi ?? Okuduğum biz yazıya göre geçmişte tv de yayınlanan „İkinci Bahar“(Şener Şen , Türkan Şoray. Ne diziydi ama ) dizisinin Ali Haydar Ustası Karakter ilhamını bu kişiden almış.
Sabah ayazda bol yürüyüşlü biz arayış sonunda buluyoruz Ali Haydarı…Ancak hiç hayal ettiğimiz gibi değil küçücük büfeden bozma bir dükkan… önünden bir iki defa geçiyoruz emin olmak için evet tabela ok Ali Haydar yazıyo ee herkes de burayı tarif etti. E bu saatte kalktık geldik giricez artık diyip dalıyoruz içeri J içeride bizi karşılayan manzara ; tahta alçak bir masa, üzerinde muşamba bir örtü , etrafında tabureler ve masanın ortasında iki adet derin kap, birinde kesilmiş limonlar diğerinde doğranmış maydanoz ve soğan karışımı.  Tek bayan benim J
Ciğaer alabilirmiyiz diyoruz , aramışmıydınız diyor Ali Haydar usta sempatik şivesiyle …
Yoo aramadık , aramalımıydık?
Eee bitti ciğer diyor!!! Nasıl yani saat daha 06:30 bile değil.
Bendeki Hayal kırıklığı yüzüme nasıl yansıdıysa Ustam sesleniyor arkamızdan tam çıkarken „Gelin hadi Hanım kızımızın hatırına rezerve olan ciğerlerden size yarımşar birer dürüm yapayım „
Süpersin Ali Haydar Usta J Masanın etrafında bizde yerimizi alıyoruz hatta üşümiyim diye yanıma birde mangal koyuyorlar hemen .
Ciğerler bildiğimiz minnoş şişlerden değil , böyle dana kuşbaşı büyüklüğünde ve kalın uzun şişlere dizili. Lavaşın içinde gelen ciğerlere ortada duran kaplardan bizde elimizle istediğimiz kadar soğan maydanoz ve limon ekleyip yemeğe başlıyoruz .
Saat 06:45 belirtmek isterim .
Lezzet muhteşemmm! Yani ben ki ciğeri arnavut veya Edirne tava ciğeri dışında yemem bu yemiş olduğum diğer ikisini de solladı ve 1. sıraya oturdu diyebilirim.
Az da olsa Ali haydar ustaya bize bu lezzeti tattırdığı için bisürü teşekkür edip ayrılıyoruz.

Hiç ara vermeden merkeze çarşının ara sokaklarından birinin kuytusunda bulunan Zekeriya ustaya doğru yollanıyoruz. Madem bi yola çıktık layıkıyla yapalım değilmi ?
Saat 07:00 gibi Zekeriya ustayı buluyoruz içerisi dolu !! sıra bekliyoruz. Bir yandan da olayı kavramaya çalışıyoruz. İçeride bir masa boşalıyor hemen alıyorlar , yan tarafta katmerler açılıyor. Antepliler kendini belli ediyor katmer yanında süt içiyorlar tatlının etkisini azaltmak için. Biz çay söylüyoruz ve hemen geliyor katmer mektup şeklinde bir gözlemeyi andırıyor üzerinden yeşil antep fıstıkları toz halinde, kokusuda gayet davetkar.


Yemeye başlıyoruz …
Ve yine yanıltmıyor beni Antep bu lezzette muhteşem… Ben tatlı aşığı bir insan olarak bu tatlıya da aşık oluyorum. İçerisinde kaymağın serinliği antep fıstığının hafif tuzlu tadı tek kelimeyle başyapıt. Tebrikler… Yemeden dönülmez sakınn!!!

Eee noldu şimdi saat daha 08:00 değil biz günü bitirdik J
Gezelim desek daha çok erken e kahvaltı yapacak durumumuzda yok sonuç olarak otele dönüp biraz midemizi dinlendirmeye karar veriyoruz. Belgesellerde avını afiyetle mideye indiren büyük kediler gibi kendimize bir gölge bulup yatmak niyetindeyiz.

Otelde dinlencemizi bitirdikten sonra amacımız Zeugma Mozaik Müzesi gezmek. Merkezden kalkan dolmuşlar ile önünde inmek mümkün. Tarihi ipek yolu üzerinde bulunan Müze gayet avrupai. Gerek mimarisi gerekse teknolojik açıdan çok profesyonel. Kendimi avrupada bir müzeyi geziyormuş gibi hissettim. Zeugmadan kurtarılan bir çok mozaik ve bütün olarak kurtarılan villa avluları da burada sergileniyor.


Vee tabiki meşhur çingene kızı.Gözleri ilginç..Sanki nereye giderseniz gidin size bakıyor gibi...

ze gezimiz sonrası yine araştırmalarım sonucu gidilmesi gerekenler listesinde bulunan „Halil Usta“ ya gitmeye karar veriyoruz. Vedat Milorun programında ziyaret ettiği bu lokanta Gaziantep 'e gelen neredeyse herkesin uğradığı bir mekan.
Daha girer girmez kasada Halil Usta ile karşılaşıyorsunuz. Bizde dakika 1 tanışma fırsatı yakaladık. Taksi ile gittiğimiz mekanda bozuğumuz olmadığı için sevgilim kasadan bozdurmak amaçlı içeri girdi Halil usta kasadan taksi ücretinin ne kadar tuttuğunu sorup miktarı verdi paramızı da almadı.
Bu pozitif yaklaşımla girip içeride ki muhteşem etlerin de tadına bakınca mekanın neden bu kadar çok kişi tarafından ziyaret edildiğini anlamak zor değil. Lezzet her zaman yeterli olmuyor maalesef, burada bizzat her gelene güler yüzüyle hoş geldiniz deyip giderken de aynı şekilde uğurlayan bu işletme sahibi zaten lezzeti tartışılamayacak ürünlerine daha da değer katıyor .



Artık bu kadar yemekten sonra daha da yemek yemedik J

3.Gün ( Bakırcılar Çarşısı , Zincirli Bedesten, Almacı Pazarı)
Sabah normal bir saatte kalkıp kahvaltımızı otelde yapıyoruz. Bugünkü planımız biraz daha alışveriş temalı. E tabi Antepe geliyoruz siparişlerimiz var almamız gereken J
Kahvaltı sonrası İmam Çağdaşın hemen karşısındaki zincirli Bedesten ile gezimize başlıyoruz. Yöresel ürünlerin ve hediyelik eşyaların satıldığı bir bedesten, hemen dış tarafında ise „Bakırcılar Çarşısı“ yer almakta. 

Buradan cezve, lokumluk, ve tava gibi bakır hediyeliklerimizi alıyoruz ve çıkış kısmından karşıya geçip „Almacı Pazarı“ na giriyoruz. Burasıda bir nevi mısır çarşısı. Bütün dükkanlar birbirine benziyor ben de anlamamki salçanın kuru biberin iyisini…Soracak birini ararken „Güllüoğlu“ nun ilk dükkanına rastlıyoruz. Hala aynı yerinde hizmet veriyor. Içeri girip bize önerebilecekleri bir dükkan olup olmadığını soruyoruz. Kendilerinin de alışveriş yaptıkları hemen yan taraflarındaki satıcıyı öneriyorlar. Bütün siparişleri buradan hallediyoruz biber+domates salçaları ve kuru biber+patlıcanlar, toz biber, pul biber… tabi bütün bunları uçak ile nasıl götüreceğimiz de ayrı bir muamma hadi bakalım hayırlısı…

Sonrasında yine yakınlardaki „Tahmis Kahvesi“ ne giriyoruz, burası tarihi bir kahvehane içeride hala kahvehane geleneğini sürdüren kağıt oynayan yaşlı amcalar var.Hepsi de jilet gibi giyinmiş, bakımlı, eski zaman beyefendilerinden.



Melengiç kahvesi içiyoruz yanında ikram olarak yemişini veriyorlar küçük kaselerde, çıtır çıtır minik leblebiler gibi kendine has baharatlı bir meyve.
Biz kahvelerimizi yudumlarken bir fasıl ekibi çıkıyor ortaya, her cumartesi öğleden sonra böyle bir olay varmış meğersem bizde şanslı olarak denk gelmişiz. Şarkılar ekip mükemmel insanlar yerlerinde zor duruyor kalkıp oynamamak için. Amcalar istiflerini bozmadan oyunlarına devam ediyorlar J


3. Gün ( Urfa)

Bugün sabahtan hava alanında da ofisleri bulunan bir acenta bulup araç kiralıyoruz.
Dönüşte direk havaalanına gideceğimiz için ve uçuşumuz da Pegasus olduğu için „Budget“ ı tercih ediyoruz. Aracımızı teslim alıp yola koyuluyoruz.
Yaklaşık 1,5 saatlik yol sonrası Urfadayız, beklediğim aksine gayet modern görünümlü bir şehir Urfa. Apartmanlardaki geniş balkonlar İzmirimi hatırlatıyor bana balkon demirlerine kurutmak için asılmış biberler de ayrı bir güzel görüntü oluşturmuş. Tarihi merkezde bulunan çarşıyı geziyoruz. Burada gitmek istediğimiz „Gümrük Han“ ı sizlerde Şener Şen’in ünlü Eşkiya filminden hatırlayabilirsiniz. Labirenti andıran çarşının dar sokaklarında sormadan bulmak biraz zor, ancak herkes yardımsever yani sormaktan çekinmeyin. Hanın kendine has otantik bir havası var birde tahta masa ve sandalyeler, balarına poşuları ile kendilerine çayın yanında sigara saran amcalar.



 Han içerisinde insanı rahatsız etmeyen bir doğal ses var, ve yukarıdan süzülerek gelen bir gün ışığı. Sanki geçen yüzyılın başlarını anlatan bir film sahnesindesiniz.

Han çalışanlarından bizimle ilgilenen genç delikanlı Mırra içmemizi tavsiye ediyor. Bir nevi esspresso… Kulpsuz türk kahvesi fincanlarında , bakır çaydanlık benzeri demliklerden servis ediliyor, anlatım çok açıklayıcı olmadı siz fotoğrafa bakın :) tabi mırrayı içmenin de bir usulü var, eğerki fincanı bitirdikten sonra masaya bırakırsanız bu tekrar doldurulmasını istediğiniz anlamına gelir, bittiğinde geri verirseniz bir daha doldurmuyorlar :)
Sonraki durağımız „Balıklı Göl“. Urfa iki merkeze ayrılmış durumda bir tarafta daha modern ve insanların yaşamlarını sürdürdükleri diğer tarafta Urfa nın eski izlerini taşıyan tarihi merkez. Balıklı göl de bedesten çarşılarının olduğu gibi tarihi merkezde.
Hikayesine gelince ;

İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol"' emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. İbrahim bir gül bahçesinin içerisine sağ olarak düşer. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.

Göl ve çevresinin insana huzur veren bir atmosferi var…




4.Gün (Harran,Birecik,dönüş yolu)

Sabah kahvaltımızı otelde alıp çıkış işlemlerimizi yapıyoruz. Urfaya yaklaşık 1 saat mesafedeki Harran’a gitmek üzere yola koyuluyoruz.
Yolda giderek binalarda azalma ve tek katlı yapıların çoğaldığını görmeye başlıyoruz.
Çocuk populasyonu oldukça fazla, doğuya gittikçe bu durumu kolayca gözlemleyebilirsiniz.
Şehrin tarihi M.Ö 2250 li yıllara dayanıyor o döneme ait çivi yazılı tabletlerinde adı “Ha-ra-an” olarak geçiyor.
Aynı zamanda dünyanın ilk bilim merkezlerinde biride burada bulunuyor İbni Teyyimiye ve Battani gibi bilim adamları da burada yetişmiş. Ve tabi ki Harran Üniversitesi ni de unutmamak lazım.
Koni şeklindeki 3000 yıllık Mezopotamya evleri kültürü ise gerçekten ilginç ve görülmeye değer.

Dönüş yolu üzerinde Birecik’e uğruyoruz Kelaynakların sınırlı sayıdaki doğal yaşam alanlarından biri, yazın üreme dönemlerini geçirdikleri bir çiftlik mevcut.

Şanslıysanız ve doğru mevsime denk geldiyseniz kendilerini gözlemleyebilirisiniz.
Yol üzerinde Fırat nehri kıyısında da vakit geçirmesek olmaz malum ...


Uçağımız yine antepten , yemek için vaktimiz var , kedimizi ilk gün yemek yediğimiz İmam Çağdaş'a atıyoruz. Bu seferde Alinazik in tadına bakıyoruz yine harika yine muhteşem...

Sonrasında bize bakan garsonun da yardımıyla kendilerinin de fıstıklarını aldıkları yerden son alışverişimizi de yapıp hava alanına doğru yola çıkıyoruz .

Gaziantep ve Şanlıurfa gerçekten tarihleriyle kültürleriyle insanlarıyla lezzetleriyle mutlaka görülmesi gereken şehirlerimiz. Gözümüz o kadar dışarılarda ki yanı başımızdaki güzelliklerin farkına varamıyoruz çoğu zaman. Fırsat bulduğunuz an gidin görün derim.