Ucuz uçak bileti candirr!!ama onunda
bazi trikleri var bi kere kampanyayi takip ediceksin sonra tereddut hic
olmamali hemen tarihleri belirleyip 3-5 neyse artik alıcaksin kaçırmadan. Yoksa
ay bi sevgilimi arıyayim yada aksam eve gidince bi bakayim veya o tarihte ne
olur ki bilemedim gibi dusunceler ucuz ucak biletine terssss!!!
Bende bu konuda iyi takipçiyim simdi hakkımı vermem lazım. Çevremde de bu
konuda ufakta olsa bir ünüm vardır. İzmir biletleri portföyümün çoğunluğunu
oluşturuyor sonuçta anakucağı:)
Yıne 6ay gibi bir süre öncesinden organize ettiğim bir bilet ile bu sefer çerçeveyi biraz genişletmeye karar
verip sevgilimle ve haritada Gaziantepi gözümüze kestirmişiz. Gitmişken sadece
Antep ile kalmayıp Urfa
ve Birecik i de programa dahil ediyoruz.
Tabi bileti önceden almış olmanın avantajı araştırmalar için fazlasıyla bol bol
vaktimizin oluşu. Gerek internet searchleri gerek arkadaş sohbetlerinde alınan
tavsiyeler ciddi bir liste oluşturmamı sağladı.
Konaklama için yine tavsiye üzerine şehir merkezinde ve ana lokasyonlara
yürüyüş mesafesinde beklentinin minimum seviyede olduğu bir otel belirliyoruz,
önceden rezervasyomumuzu yaptırıyoruz.
Uçuş yaklaşık 1,5 saat sürüyor, akşam saati olduğu için hava kararmış ve soğukk
hemen kendimizi Havaşa atıp otelimizin yakınlarından geçip geçmediğini teyid
ediyoruz. ( bu arada araçta beraber bulunduğumuz gruplar ile sonrasında her gittiğimiz mekanda karşılaşmamız da bir süre sonra karşılıklı gülüşmelere sebep oldu)
Sonrasında otele varış hemen çantaları bırakıp kendimizi sokağa atıyoruz.
Saat henüz 9 ancak sokaklar ıssız ve sessiz... Neyse biz kararlıyız bu akşam
yeme şölenimiz başlamalııı
İlk durağımız "İmam Çağdaş" şehir merkezinde kime sorarsanız
gösterirler artık ünü şehrin dışına taşmış bir kebap ve baklava cenneti
diyebilirim.
Öncesinde internette yaptığım araştırmalarda artık fabrikasyona döndükleri ve
ilk zamanlarındaki lezzeti ve butik hizmeti kaybettikleri şeklinde yorumlar
vardı.
Bizi gayet sıcak karşıladılar... Sokaklar ıssız olmasına rağmen içerisi
kalabalık ve hareketli. Büyük iki katlı bir alan bir sürü garson sürekli bir
sirkülasyon bende okuduğum yorumları düşünmeme sebep oldu. Garson arkadaşımıza
ilk kez geldiğimizi ancak saat itibariyle çok yiyemeyeceğimi belirtip az ve öz
ne yememiz gerektiğini soruyoruz. En sevdiğim "bana bırakın"
yaklaşımı ile kendimizi genç arkadaşımızın kararlarına teslim ediyoruz:)
Hemen sıcak lavaş, ezme, zahter ve bakır kaselerde ayran geliyor. Sonrasında lahmacun geliyor. özellikle kışın
yapılan soğanlı lahmacun domates, sarımsak, maydanoz gibi mevsimlik malzemenin
bulunmadığı zamanlarda yapılan bir kış
lahmacunu. Gayet lezzetli geç saatte yememize rağmen hiç rahatsiz etmiyor.
Lahmacun sonrası gelelim tatlıyaaa..
Bu arada çok hard diyetteyim ve
seyahatte olmamıza rağmen(biraz esneklik payım var) vicdanım bir türlü rahat
değil. Ama Antepe
gelmişim baklava yemeden dönersem kendimi asla affetmem bunu da biliyorum J
İlgili
garsonumuz „Kare Baklava“ isimli adından belli olacağı gibi Kare şeklinde,
bildiğimiz baklavadan biraz daha büyük ve fıstıkların bütün bütün içinden
taştığı bir enerji bombası.
Bir taneyi paylaşmaya
karar veriyoruz sevgilimle , sıcak servis edilen tatlı resmen ağızda dağılıyor
deyiminin hakkını veriyor. Mutlaka denenmeli !!!
Akşamı Antep
için hafif bizim için ziyadesiyle zengin bu yemekle noktalayıp otelimize
dönüyoruz. Sabah 06:00 da ciğerciye gitmek için saatlerimizi kurup uykuya dalıyoruz .
2. Gün ( Ciğerci
Ali Haydar Usta, Katmerci Zekeriya Usta, Halil Usta, Zeugma Müzesi)
Sabah 06:00 ya
kurduğumuz saatimiz ile uyanıyoruz, güneşli ve soğuk bir antep sabahı .
Allah aşkına
neden bu saatte kalktınız diye soruyomusunuz acabaa? Sebep; CİĞER J.
Evet evet ciğer
yicez yahu. Okuduklarım ve duyduklarım kadarıyla Ciğer yemek Antepte gece geç
saat başlayıp günün aydınlanması ile sona eren bir rituel , aynı rituel „Beyran
Çorbası“ için de geçerli.
Eee bizde
ritueli bozmamak adına saatimizi kurduk kalktık ve kahvaltı etmeden çıktık
otelden.
Aradığımız mekan
„Ali Haydar Usta“. İsim tanıdık değilmi ?? Okuduğum biz yazıya göre geçmişte tv
de yayınlanan „İkinci Bahar“(Şener Şen , Türkan Şoray. Ne diziydi ama )
dizisinin Ali Haydar Ustası Karakter ilhamını bu kişiden almış.
Sabah ayazda bol
yürüyüşlü biz arayış sonunda buluyoruz Ali Haydarı…Ancak hiç hayal ettiğimiz
gibi değil küçücük büfeden bozma bir dükkan… önünden bir iki defa geçiyoruz
emin olmak için evet tabela ok Ali Haydar yazıyo ee herkes de burayı tarif
etti. E bu saatte kalktık geldik giricez artık diyip dalıyoruz içeri J içeride bizi karşılayan manzara ; tahta
alçak bir masa, üzerinde muşamba bir örtü , etrafında tabureler ve masanın
ortasında iki adet derin kap, birinde kesilmiş limonlar diğerinde doğranmış
maydanoz ve soğan karışımı. Tek bayan
benim J
Ciğaer
alabilirmiyiz diyoruz , aramışmıydınız diyor Ali Haydar usta sempatik şivesiyle
…
Yoo aramadık ,
aramalımıydık?
Eee bitti ciğer
diyor!!! Nasıl yani saat daha 06:30 bile değil.
Bendeki Hayal
kırıklığı yüzüme nasıl yansıdıysa Ustam sesleniyor arkamızdan tam çıkarken
„Gelin hadi Hanım kızımızın hatırına rezerve olan ciğerlerden size yarımşar
birer dürüm yapayım „
Süpersin Ali
Haydar Usta J Masanın etrafında bizde yerimizi alıyoruz
hatta üşümiyim diye yanıma birde mangal koyuyorlar hemen .
Ciğerler
bildiğimiz minnoş şişlerden değil , böyle dana kuşbaşı büyüklüğünde ve kalın
uzun şişlere dizili. Lavaşın içinde gelen ciğerlere ortada duran kaplardan bizde
elimizle istediğimiz kadar soğan maydanoz ve limon ekleyip yemeğe başlıyoruz .
Saat 06:45
belirtmek isterim .
Lezzet
muhteşemmm! Yani ben ki ciğeri arnavut veya Edirne tava ciğeri dışında yemem bu
yemiş olduğum diğer ikisini de solladı ve 1. sıraya oturdu diyebilirim.
Az da olsa Ali
haydar ustaya bize bu lezzeti tattırdığı için bisürü teşekkür edip ayrılıyoruz.
Hiç ara vermeden
merkeze çarşının ara sokaklarından birinin kuytusunda bulunan Zekeriya ustaya
doğru yollanıyoruz. Madem bi yola çıktık layıkıyla yapalım değilmi ?
Saat 07:00 gibi
Zekeriya ustayı buluyoruz içerisi dolu !! sıra bekliyoruz. Bir yandan da olayı
kavramaya çalışıyoruz. İçeride bir masa boşalıyor hemen alıyorlar , yan tarafta
katmerler açılıyor. Antepliler kendini belli ediyor katmer yanında süt
içiyorlar tatlının etkisini azaltmak için. Biz çay söylüyoruz ve hemen geliyor
katmer mektup şeklinde bir gözlemeyi andırıyor üzerinden yeşil antep fıstıkları
toz halinde, kokusuda gayet davetkar.
Yemeye
başlıyoruz …
Ve yine
yanıltmıyor beni Antep bu lezzette muhteşem… Ben tatlı aşığı bir insan olarak
bu tatlıya da aşık oluyorum. İçerisinde kaymağın serinliği antep fıstığının
hafif tuzlu tadı tek kelimeyle başyapıt. Tebrikler… Yemeden dönülmez sakınn!!!
Eee noldu şimdi
saat daha 08:00 değil biz günü bitirdik J
Gezelim desek
daha çok erken e kahvaltı yapacak durumumuzda yok sonuç olarak otele dönüp
biraz midemizi dinlendirmeye karar veriyoruz. Belgesellerde avını afiyetle
mideye indiren büyük kediler gibi kendimize bir gölge bulup yatmak niyetindeyiz.
Otelde
dinlencemizi bitirdikten sonra amacımız Zeugma Mozaik Müzesi gezmek. Merkezden
kalkan dolmuşlar ile önünde inmek mümkün. Tarihi ipek yolu üzerinde bulunan
Müze gayet avrupai. Gerek mimarisi gerekse teknolojik açıdan çok profesyonel.
Kendimi avrupada bir müzeyi geziyormuş gibi hissettim. Zeugmadan kurtarılan bir
çok mozaik ve bütün olarak kurtarılan villa avluları da burada sergileniyor.
Vee tabiki meşhur çingene kızı.Gözleri ilginç..Sanki nereye giderseniz gidin size bakıyor gibi...
Müze gezimiz
sonrası yine araştırmalarım sonucu gidilmesi gerekenler listesinde bulunan
„Halil Usta“ ya gitmeye karar veriyoruz. Vedat Milorun programında ziyaret
ettiği bu lokanta Gaziantep 'e gelen neredeyse herkesin uğradığı bir mekan.
Daha girer
girmez kasada Halil Usta ile karşılaşıyorsunuz. Bizde dakika 1 tanışma fırsatı
yakaladık. Taksi ile gittiğimiz mekanda bozuğumuz olmadığı için sevgilim
kasadan bozdurmak amaçlı içeri girdi Halil usta kasadan taksi ücretinin ne
kadar tuttuğunu sorup miktarı verdi paramızı da almadı.
Bu pozitif
yaklaşımla girip içeride ki muhteşem etlerin de tadına bakınca mekanın neden bu
kadar çok kişi tarafından ziyaret edildiğini anlamak zor değil. Lezzet her zaman
yeterli olmuyor maalesef, burada bizzat her gelene güler yüzüyle hoş geldiniz deyip
giderken de aynı şekilde uğurlayan bu işletme sahibi zaten lezzeti
tartışılamayacak ürünlerine daha da değer katıyor .
Artık bu kadar
yemekten sonra daha da yemek yemedik J
3.Gün (
Bakırcılar Çarşısı , Zincirli Bedesten, Almacı Pazarı)
Sabah normal bir
saatte kalkıp kahvaltımızı otelde yapıyoruz. Bugünkü planımız biraz daha
alışveriş temalı. E tabi Antepe geliyoruz siparişlerimiz var almamız gereken J
Kahvaltı sonrası
İmam Çağdaşın hemen karşısındaki zincirli Bedesten ile gezimize başlıyoruz.
Yöresel ürünlerin ve hediyelik eşyaların satıldığı bir bedesten, hemen dış
tarafında ise „Bakırcılar Çarşısı“ yer almakta.
Buradan cezve, lokumluk, ve tava
gibi bakır hediyeliklerimizi alıyoruz ve çıkış kısmından karşıya geçip „Almacı
Pazarı“ na giriyoruz. Burasıda bir nevi mısır çarşısı. Bütün dükkanlar
birbirine benziyor ben de anlamamki salçanın kuru biberin iyisini…Soracak birini
ararken „Güllüoğlu“ nun ilk dükkanına rastlıyoruz. Hala aynı yerinde hizmet
veriyor. Içeri girip bize önerebilecekleri bir dükkan olup olmadığını
soruyoruz. Kendilerinin de alışveriş yaptıkları hemen yan taraflarındaki satıcıyı
öneriyorlar. Bütün siparişleri buradan hallediyoruz biber+domates salçaları ve
kuru biber+patlıcanlar, toz biber, pul biber… tabi bütün bunları uçak ile nasıl
götüreceğimiz de ayrı bir muamma hadi bakalım hayırlısı…
Sonrasında yine
yakınlardaki „Tahmis Kahvesi“ ne giriyoruz, burası tarihi bir kahvehane içeride
hala kahvehane geleneğini sürdüren kağıt oynayan yaşlı amcalar var.Hepsi de
jilet gibi giyinmiş, bakımlı, eski zaman beyefendilerinden.
Melengiç kahvesi
içiyoruz yanında ikram olarak yemişini veriyorlar küçük kaselerde, çıtır çıtır
minik leblebiler gibi kendine has baharatlı bir meyve.
Biz
kahvelerimizi yudumlarken bir fasıl ekibi çıkıyor ortaya, her cumartesi öğleden
sonra böyle bir olay varmış meğersem bizde şanslı olarak denk gelmişiz.
Şarkılar ekip mükemmel insanlar yerlerinde zor duruyor kalkıp oynamamak için.
Amcalar istiflerini bozmadan oyunlarına devam ediyorlar J
3. Gün ( Urfa)
Bugün sabahtan
hava alanında da ofisleri bulunan bir acenta bulup araç kiralıyoruz.
Dönüşte direk
havaalanına gideceğimiz için ve uçuşumuz da Pegasus olduğu için „Budget“ ı
tercih ediyoruz. Aracımızı teslim alıp yola koyuluyoruz.
Yaklaşık 1,5
saatlik yol sonrası Urfadayız, beklediğim aksine gayet modern görünümlü bir
şehir Urfa. Apartmanlardaki geniş balkonlar İzmirimi hatırlatıyor bana balkon
demirlerine kurutmak için asılmış biberler de ayrı bir güzel görüntü
oluşturmuş. Tarihi merkezde bulunan çarşıyı geziyoruz. Burada gitmek
istediğimiz „Gümrük Han“ ı sizlerde Şener Şen’in ünlü Eşkiya filminden
hatırlayabilirsiniz. Labirenti andıran çarşının dar sokaklarında sormadan
bulmak biraz zor, ancak herkes yardımsever yani sormaktan çekinmeyin. Hanın
kendine has otantik bir havası var birde tahta masa ve sandalyeler, balarına
poşuları ile kendilerine çayın yanında sigara saran amcalar.
Han
içerisinde insanı rahatsız etmeyen bir doğal ses var, ve yukarıdan süzülerek
gelen bir gün ışığı. Sanki geçen yüzyılın başlarını anlatan bir film
sahnesindesiniz.
Han
çalışanlarından bizimle ilgilenen genç delikanlı Mırra içmemizi tavsiye ediyor.
Bir nevi esspresso… Kulpsuz türk kahvesi fincanlarında , bakır çaydanlık
benzeri demliklerden servis ediliyor, anlatım çok açıklayıcı olmadı siz
fotoğrafa bakın :) tabi mırrayı içmenin de bir usulü var, eğerki fincanı bitirdikten sonra masaya bırakırsanız bu tekrar doldurulmasını istediğiniz anlamına gelir, bittiğinde geri verirseniz bir daha doldurmuyorlar :)
Sonraki
durağımız „Balıklı Göl“. Urfa iki merkeze ayrılmış durumda bir tarafta daha
modern ve insanların yaşamlarını sürdürdükleri diğer tarafta Urfa nın eski
izlerini taşıyan tarihi merkez. Balıklı göl de bedesten çarşılarının olduğu
gibi tarihi merkezde.
Hikayesine
gelince ;
İbrahim
Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut
ve halkının taptığı putlarla
mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından
bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından
ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol"' emri verilir.
Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. İbrahim bir gül bahçesinin
içerisine sağ olarak düşer. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür.
Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini
onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur.
Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve
korunmaktadır.
Göl ve çevresinin insana huzur veren
bir atmosferi var…
4.Gün (Harran,Birecik,dönüş yolu)
Sabah kahvaltımızı otelde alıp çıkış
işlemlerimizi yapıyoruz. Urfaya yaklaşık 1 saat mesafedeki Harran’a gitmek
üzere yola koyuluyoruz.
Yolda giderek binalarda azalma ve tek
katlı yapıların çoğaldığını görmeye başlıyoruz.
Çocuk populasyonu oldukça fazla,
doğuya gittikçe bu durumu kolayca gözlemleyebilirsiniz.
Şehrin tarihi M.Ö 2250 li yıllara dayanıyor
o döneme ait çivi yazılı tabletlerinde adı “Ha-ra-an” olarak geçiyor.
Aynı zamanda dünyanın ilk bilim
merkezlerinde biride burada bulunuyor İbni Teyyimiye ve Battani gibi bilim
adamları da burada yetişmiş. Ve tabi ki Harran Üniversitesi ni de unutmamak lazım.
Koni şeklindeki 3000 yıllık
Mezopotamya evleri kültürü ise gerçekten ilginç ve görülmeye değer.
Dönüş yolu üzerinde Birecik’e
uğruyoruz Kelaynakların sınırlı sayıdaki doğal yaşam alanlarından biri, yazın
üreme dönemlerini geçirdikleri bir çiftlik mevcut.
Şanslıysanız ve doğru mevsime denk
geldiyseniz kendilerini gözlemleyebilirisiniz.
Yol üzerinde Fırat nehri kıyısında da
vakit geçirmesek olmaz malum ...
Uçağımız yine antepten , yemek için
vaktimiz var , kedimizi ilk gün yemek yediğimiz İmam Çağdaş'a
atıyoruz. Bu seferde Alinazik in tadına bakıyoruz yine harika yine muhteşem...
Sonrasında bize bakan garsonun da
yardımıyla kendilerinin de fıstıklarını aldıkları yerden son alışverişimizi de
yapıp hava alanına doğru yola çıkıyoruz .
Gaziantep ve Şanlıurfa gerçekten tarihleriyle
kültürleriyle insanlarıyla lezzetleriyle mutlaka görülmesi gereken şehirlerimiz.
Gözümüz o kadar dışarılarda ki yanı başımızdaki güzelliklerin farkına
varamıyoruz çoğu zaman. Fırsat bulduğunuz an gidin görün derim.